25 Şubat 2016 Perşembe

Vegan Koliden Fazlası… Teslim Olmamak!


“Bu bizimle devlet arasında olan bir savaştı. Devlet tüm olanaklarıyla yüklendiği halde, devrimci kimliği yok edemedi, tüm uygulamaları, politik tutsakların sarsılmaz kimliğine çarptı ve başarısızlığa uğradı. Bu savaşı, devrimci kimliğimi koruyarak ben kazandım”
                                                                Irmgard Möller-RAF


1959 Samsun doğumlu Osman Evcan son 23 yılını kesintisiz hapishanede geçiren anarşist bir tutsaktır. 1992 yılında sol örgüt üyeliği ve gasp suçlamasıyla 30 yıla mahkum edilen Osman Evcan 1980 döneminde de yaklaşık dokuz yıllık bir mahkumiyeti bulunmaktadır. Osman Evcan 2003 yılında anarşist fikirleri benimsediğinden bu yana vegan yaşam tarzını benimsemiş ve hayvan özgürlüğü mücadelesini desteklemektedir. Mahkumiyeti boyunca ülkenin birçok cezaevlerinde kalmış ve yaşamını otoriter şiddetle mücadele ederek içselleştirmiş olan Osman Evcan; geri adım atmayan direngen ve kendinden sonra gelecek anarşist, vegan, özgürlükçü bireyler için bir hak standardı yaratabilmeyi amaçlayan kişiliğiyle halen cezaevlerinin baskıcı zihniyetlerine karşı savaşımını sürdürmektedir.
Osman Evcan'ın ses getiren ilk eylemi 2011 yılında Kırıkkale F Tipi Cezaevinde vegan yemek talebiyle başlattığı ve 42 gün süren açlık grevidir. Osman Evcan'ın mücadelesinde bedenini son çare olarak otoriteye karşı silah olarak kullanması ve ölüme karşı yaşamı savunma biçimi olarak açlık grevini kullanması kuşatılmışlığın getirdiği esareti aşmak için belkide en etkili yöntemi olmuştur. 2011 yılında süren eylemi boyunca Türkiye ve yurtdışındaki anarşistler, hayvan özgürlükçüleri ve özgürlüğü savunan politik ve apolitik birçok insan Osman Evcan'ın politik tercihlerinde dolayı talep ettiği vegan yemek ihtiyacını desteklemiş ve süren kampanyalar boyunca Osman Evcan'ın yanında olmuştur. Osman Evcan'ın 42 gün süren açlık grevinin ardından devlet geri adım atmak zorunda kalmış ve cezaevlerinde bulunan vegan-vejetaryen mahkumlar için Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz Kurumları Personelinin İaşe Yönetmeliği'nde yapılan değişiklik uyarınca: "İnancı gereği veya vegani vejetaryen türü özel bir beslenme şekline sahip hükümlü ve tutukluların talepleri, iaşe miktarı ile sınırlı kalmak üzere karşılanır."
Osman Evcan ve diğer tüm anarşist, hayvan özgürlükçüsü ve politik tutsakların kazanımı olan bu başarının ardından tutukluluğu boyunca anarşist mücadelenin bizzat içinde olmaya devam etmiştir. Hapishaneden anarşist, hayvan Özgürlükçüleri, LGBT, kadın hakları, endüstriyalizm karşıtı eylem ve mücadelelere destek veren Osman Evcan her Kurban Bayramında üç günlük hayvan katliamını protesto eden açlık grevine devam etmiş, devletin ve en az onun kadar baskıcı kurumlarının talanına karşı doğayı, etnik ve farklı kimlikleri destekleyen ve dayanışma amaçlı yazılar kaleme almış eylemlerde bulunmuş ve  hapishane şartlarının el verdiği ölçüde bulunmaya devam etmektedir.
Osman Evcan Kocaeli 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde kaldığı süre içerisinde de üzerindeki baskılar azalmadan devam etmiş 2015 yılı haziran ayında 33 gün süren açlık grevinin ardından vegan yemek iaşesini bir adım ileri taşıyarak cezaevlerine dışarıdan vegan gıda yollanması hakkı kazanmıştı. Kandıra 1 Nolu Cezaevi yönetiminin bu kazancı keyfi nedenlerden dolayı gaspederek iptal etmesi üzerine Osman Evcan 10 Kasım 2015'te tekrar açlık grevine başlamış ve 39 günlük açlık grevi sonrasında cezaevi yönetimi kazanımlarını geri vermişti. Ancak kısa bir süre sonra Osman Evcan sabaha karşı zorla Kandıra’dan Silivri L tipi cezaevine sürülmüş ve cezaevinde yer olmadığı gerekçesiyle havalandırması bulunmayan müşayede koğuşu olarak adlandırılan bir yerde tutulmaya başlanmıştır. Cezaevine zorla getirildikten sona ilk 4 gün hiç yemek verilmemiş daha sonraları ise sağlıklı beslenmesine yetmeyecek şekilde vegan yemek verilmeye başlanmıştır. Osman Evcan’ın yazmış olduğu onlarca sayıda dilekçe dikkate alınmamış, cezaevi yetkilileri Osman’la görüşmeye dahi gelmemişlerdir.
Osman Evcan Silivri cezaevinde adli tutsaklarla tutulmaktadır. Adli tutsakların tutulduğu cezaevine gönderilmesi diğer cezaevlerinde politik tutsakların yıllarca sürdürdükleri mücadeleleri sonucunda kazandıkları bazı hakların bu cezaevinde söz konusu olmaması anlamına gelir. Bunlara bir örnek de koğuşların içerisinde konulan kameralardır. Bu tür bir gözetim ve denetleme aracına asla izin vermeyeceğini belirten Osman Evcan kameraları ters çevirmek, kırmak suretiyle bu uygulamayı etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Ancak cezaevi idaresi Osman’ın bu direnişine fiili disiplin cezaları ile karşılık vermiş ve cezaevi ziyaretine gelen yakınlarını kendisi ile görüştürmemeye başlamıştır. Osman Evcan’dan aldığımız son habere göre de kendisi şu an cezalandırma amaçlı havasız bir hücreye konulmuştur.
Bütün bunlara ek olarak diğer cezaevlerine kıyasla bu cezaevinde verilen kitap sayısı oldukça azdır. İnternet gibi alıştığımız hızlı bilgi kaynaklarının cezaevinde olmadığı düşünüldüğünde 10 kitap kotasının birçoğunu temel kitaplar oluşturacağından, aslında mahkuma yeni kitap okuma şansı neredeyse  verilmemektedir.
Ayrıca devlet sadece kitap sayısına değil hangi kitabı okuyabileceğine de karar verir. Islah etmek, biçimlendirmek üzere kapattığı mahkumları istediği şekle sokmanın bir yöntemi de budur. İstediği kitapları, dergileri okutarak, istediği yayınları izleterek, istediği şekilde istediği her şeyi mahkumun kafasına sokabileceğini düşünür.  İstenilen yayınların verilmemesi özgür politik bilgilenme hakkının engellenmesidir.
Tutsakların gönderdiği faks ve mektupların gönderilen kişiye iletilip iletilmediği bilgisinin tutsaklara verilmemesi (Silivri cezaevinde bu tür bir bilgilendirme yapılmamaktadır) mektupların keyfi olarak gönderilmemesine zemin hazırlamakta, aynı zamanda bu iletişim engeli ile birlikte gelen bilinmezlik halinin baki kılınmasıyla sürekli bir baskı ortamı oluşturulmaktadır. Vücudu sabit bir yerde saklayarak, varlık koşullarını devam ettiren her türlü araçla ilişki kesilir.
Osman Evcan bu açlık grevi ile devlete, devletin cezaevindeki uygulamalarına, baskılarına teslim olmadığını, kabullenmediğini gösterir. Kabullenmek kendi kimliğinin, varlığının yok edilmesi anlamına gelir. Politik kimliklerin tasfiyesi ancak davranışların kontrol altına alınmasıyla mümkündür. Politik kimliğin dışa yansıması olan açlık grevlerine devlet vücudu sabit bir yerde saklayarak, varlık koşullarını devam ettiren her türlü araçla ilişki kesilmesiyle karşılık verir. İtaat etmesi gerekenler itaat etmediklerinde devlet sindirme politikalarını gözle görünür biçimde ortaya koyar. Osman’ a yapılmak istenen de budur: ruhsal ve bedensel olarak sessiz bir şekilde imha.
Osman’ın savaşı kendi kimliğini imha ettirmemek, devletin araçlarının baskıları altında teslim olmadığını göstermektir. Bedenini ölüme yatırmak demek teslim olmamak demektir.  Kimliğini kaybetmeden yaşamak ve mümkünse kendinden sonra gelenlere bazı kazanımlar bırakabilmek demektir. Osman’ın savaşı bir vegan koliden fazlası: bir varolma savaşıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder