4 Eylül 2016 Pazar

Anarşist Tutsak Umut F. Süvarioğulları’ndan İktidar Savaşları ve OHAL Üzerine Mektup

16 Nisan 2016 tarihinden itibaren İzmir Kırıklar 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'nde açlık grevi direnişinde olan tutsak yoldaşımız Umut F. Süvarioğulları'ndan, yaşanan iktidar savaşları, olağanüstü hal ve hapishanelere yansıması üzerine bir mektup aldık. Yoldaşımızın bulunduğu hapishanede uygulamaya sokulan faşist OHAL uygulamalarına dair mektubunu paylaşıyoruz. Umut'un Açlık grevi direnişi, gerekçeleri ve talepleri için şuraya bakabilirsiniz. 

Devletlerin, iktidar mücadelelerinin, hiyerarşilerin, çıkar çatışmalarının olduğu her yerde ‘’darbeler’’ sıradan olağan süreçlerdir. Bu anlamda tek başına darbelere karşı olmak çok da fazla bir anlam ifade etmez. Her darbe temsil ettiği bu iktidar mücadelesinin, çıkar çatışmasının bir sonucudur. Darbelerin olmasını istemiyorsak, iktidar mücadelesine, çıkar çatışmasına yataklık yapan hiyerarşik, tahakkümcü, otoriter devlet yapılarını ortadan kaldırmak zorundayız.

Darbeler çoğunlukla milliyetçi, devletçi söylemlerle kapitalist sermayenin payandalığını yapan militarist bir görünümde gerçekleşse de, yaşadığım ülkede olduğu gibi yine milliyetçi, devletçi ama aynı zamanda ırkçı, dinci ve mezhepçi söylemlerle burjuva çoğunlukçu parlamenter sistemle iktidara gelip toplumu tek millet tek devlet, tek vatan tek tek bayrak, tek dil, tek din, tek mezhep tek cinsiyet (erkek) vb. politikalarla tepeden kurgulayan, kendi çıkar çevrelerini oluşturarak toplumsal sermayeyi dağıtan sivil görünümlü faşist darbecileri gözardı etmemek gerekiyor. Aynı zamanda her iki darbeci geleneğin içiçe geçtiği deneyimlerde sıklıkla görülür. Darbeler gerçekleştikleri tarihlerden ibaret değil aynı zamanda birer süreçtir.

Bu nedenle 15 Temmuz’da Türkiye’de ‘’başarısız’’ da olsa darbe oldu demek, çok da doğru olmasa gerek. Aynı şey OHAL ilanı için de geçerlidir. Öncelikle 1980 Askeri Darbesiyle Fırat Nehri’nin doğusunda, Kürt kentlerinde kesintisiz bir darbe ve OHAL süreci halen devam etmektedir. Yakın dönemdeyse son bir yılda yaşanan çatışmalı süreçten yansıyan; şehirlerin sokaklarında tanklar geziyorken, ‘’Kurdun dişine kan değdi’’, ‘’kızlar geldik yoktunuz’’, ‘’En iyi Kürt ölü Kürttür’’, ‘’Eğitim sırası bizde’’ duvar yazıları daha silinmemişken, yıkılan kentlerin enkazı kaldırılmadan, evlerin bodrumlarında yakılmış [insanların] et kokusu tütmeye devam ediyorken, ‘’kimliği belirsizleştiren’’ cenazeler ‘’kimsesizler’’ mezarlığına korsan vari gömülüyorken bir bakmışsınız burada antreman yapan ‘’kahraman’’ paşalar, ellerinin kiriyle, terlerini soğutmadan Fırat’ın batısına da el atalım deyiverdiler. Sonuçta ‘’kurdun dişine kan değmişti’’. Diyarbakır’dan havalanan F-16’lar meclisi, saray bombalamayı bombalamaya başladılar.

Fırat’ın doğusu böyleyken, batısında sivil faşist darbe ve OHAL süreci uzun zamandır işçilerin, emekçilerin her türlü hak talebi, aydınların ve bir bütün toplumsal muhalefetin itirazı ve direnişi faşist besleme çeteler ve polis marifetiyle baskı, sokak ortasında işkence ve infazlarla sürekli şiddetli bir saldırı altındaydı. En ufak bir basın açıklaması, toplu gösteri ve yürüyüş kendi patri ve kitleleri dışında herkese yasaklanmıştı. En son LGBTİ Onur Yürüyüşü yasaklanmış direnenler saldırıya maruz bırakılmış, Ramazan Aynında sigara içen, yemek yiyenler, giysilerinden dolayı kadınlar sivil faşistler tarafından dövülmüş, tacize uğramıştı.

‘’Dışarı’’da ne yaşanıyorsa, hapishanelerde de o yaşanır. ‘’Kesintisiz darbe ve OHAL’’ tasvirinin bir diğer mekanı da hapishanelerdir. Günce’ye düşen notlarla bunu anlatmak mümkün:

15 Temmuz Öncesi: Özellikle Amed Hapishanesindeki başarılı özgürlük eyleminden sonra Adalet Bakanlığının yayınladığı ‘’gizli genelge’’ ile zaten var olan baskı ortamı iyice derinleştirildi ve her türlü provokasyona açık hale geldi hapishaneler. Zaten çatışma süreci bahanesiyle tutuklanan binlerce insan gerekçe gösterilerek yüzlerce tutuklu ve hükümlü yargılandıkları mahkemelerden, ailelerinden yüzlerce kilometre uzaklıktaki hapishanelere sürgün ediliyor, kabul işlemleri sırasında elbiseleri zorla çıkartılarak işkence yapılıyordu. Genelgeyle birlikte ‘’güvenlik’’ bahanesiyle ayda üç kereye çıkartılan günün her saati olabilen baskın [ve] aramalarla odalardaki çarşaf, battaniye, temizlik ve günlük yaşam malzemelerine keyfi ve provakatif bir şekilde el konulmaya başlanmış, tek bir dal çiçeğin ya da otun yetiştirilmesi saldırı gerekçesi yapılmış, keyfi disiplin cezalarıyla mahkumların cezalarındaki iyi hal indirimleri yakılarak mahkumlar sindirilmeye çalışılmış, son derece gergin bir ortam oluşturulmuştu.

Hapishanenin içinde ve dışında oluşturulan bu baskı ortamını protesto etmek, tavır koymak ve kabul etmediğimi göstermek için süresiz dönüşümlü ikişer günlük açlık grevine başlamıştım. Daha sonra:

15 Temmuz Günü: En son sayısı gelen Anarşist Meydan Gazetesi’nden vicdani ret haberlerini okurken, sesini kısıp göz ucuyla takip ettiğim CNN Türk kanalında Boğaziçi Köprüsü’nü kapatan tank görüntüsü dikkatimi çekti. TV'nin sesini açtığımda spiker ‘’bazı haberler geliyor ama teyit etmeye çalışıyoruz’’ diyordu. Köprünün üstündeki tank görüntüsüyle gayrı ihtiyari ‘’ne oluyor, darbe mi oluyor?’’ deyiverdim. Cümlenin ağırlığıyla yan hücredeki arkadaşlara söylemekte tereddüt yaşadım. Kısık sesle söyledim, kimse duymadı. Spiker bir ara ‘’güzel ülkemize yazık etmeyin’’ dediğinde durum netleşti. Ve az sonra TV'lerden yan tarafta hücrelerden daha uzaktaki adli hücrelerden ve maltadan gümbürtü koptu. Duygu ve düşünceler hepsi birbirinden farklı ritm, içerik ve hissiyatla dışa vuruluyordu.

Yan hücredeki arkadaşlar ‘’arkadaşlar duydunuz mu darbe oluyor?’’ derken hem merak[lı] hem kaygılıydı sesleri, ötedeki adliler ‘’oley Tayip gidici’’ alkış seslerine maltadan benzer sesler eşlik ediyordu. TV’de alt yazıda Emniyet Müdürlüğü’nün bütün polisleri göreve çağırdığı yazıyordu. Bunu görünce, arkadaşlara ‘’halka çağrı yapacaklarına polislere çağrı yapıyor enayiler’’ yorumu yaparken az sonra başbakandan ve saraylı zorbadan halka dönük çağrılar gelince bir süre sonra işin renginin değişmesi yerinde oldu.

15 Şubattan Sonra: Sabaha karşı 04.30’da yatmıştım. 08.00’daki sayım, 09.00’a sarktı. Gardiyanlar içeri girdiğinde ‘’siz mi geldiniz?’’ imalı soruma, ‘’başkasını mı bekliyordun, daha iyi olmadı mı?’’ sorusuyla cevap verdi. ‘’Bütün darbelere karşıyız, iyi oldu olmasına da zindanda olan bizler için hergün darbe zaten, mevcut iktidar çok da farklı değil’’ yanıtıma, kafasını sallayarak, cevap vermeden kapısını kapatıp gitti, sözde darbe ekarte edilmiştiya; az sonra merkezi çağrı sisteminden ‘’ telefonlardaki arızadan dolayı görüşme yapılmayacak’’ anonsu yapıldı. Ardından TV uydu sistemi kapatıldı, yayınlar kesildi. Çağırıp sorduğumuzda ‘’telefon ve TV yayını vb iletişim kanallarının kesilmesinin Bakanlık talimatı’’ olduğu söylendi. Devlet mesaiye baya erken başlamış. Cumartesi günü TV izleyemedik. Haberleri Fm radyodan takip etmeye çalıştık. Telefon açmamıza bir hafta izin verilmedi. Cumartesinin ilk saatlerinde bir grup mahkum Şakran T Tipine ve başka hapishanelere sürgün edildi. En azından daha İzmir’de kimse gözaltına alınıp tutuklanmamışken öğle olmadan F Tipinin üç kişilik tecrit hücreleri 5-6 kişi olarak düzenlenip siyasi mahkumlar bir blokta toplandı. İlk zamanlar ranza olmadığı için yerde yatılsa da peyderpey ranza yapımına başlandı. Bu da darbenin ironisi oldu; uğruna binlerce mahkumun yaşamını yitirip sakat kaldığı F Tipi tecrit hücreleri darbeyle ‘’ortadan kalkmış’’ oldu. Altyapı aynı olsa da ve bu birçok kısıtlılık ve ‘’hak’’ gasbına yol açacak olsa da kapasite iki katına çıkartılmış oldu. Diğer F Tiplerinden de aynı haberler geliyor, bazılarında ziyaret saatlerinin sınırlandığı, aradan 15 gün geçmesine rağmen burada olduğu gibi spor, sohbet, kütüphane etkinliklerinin iptal edildiği şeklinde. Bana zaten açlık greviden dolayı etkinlik cezası verildiği için bu durum beni etkilemedi. Bu noktada dikkat çekici olan devletin birkaç saat içinde darbenin akıbetinin ne olacağı belli değilken böylesi F Tipi zindanlar için stratejik bir kararı nasıl verebildiği son derece şaibelidir. F Tipi hapishaneler zamanında MGK’da [Milli Güvenlik Kurulu] karar altına alınarak siyasi tutsaklara karşı inşa edilmiş hapishanelerdi. Adalet Bakanı’nın Cumartesi günü nerede olduğu bilinmiyorken, hafta sonu bakanlık kapalı, hükumet yetkilileri ve saraydaki zorbanın her birisi bir yerde iletişim kurmakta bile zorlandıklarının söylendiği bir zamanda F Tipi hapishaneler hakkında böyle bir karar alınıyor. Öyle ki eğer darbe başarılı olsa boşaltılan bölümlere muhtemelen saraydaki zorbanın ailesi doldurulmuş olacaktı. Askeriye ve kamudaki binlerce kişinin birkaç gün içinde tasfiye listesinin hazırlanıp görevden el çektirilmeleri de bu karar gibi uzun süre merak konusu olacaktır. Bugün tanıdığımız TC Devleti böyle hızlı karar alamazdı. İşte karşılıklı ve sürekli darbe halini en iyi yansıtan dışavurumlardan birkaçı bunlardır.

Hapishanelerde 15 Temmuz öncesi ‘’gizli genelge’’yle yaşam çekilmez hale gelmiş ve gergin bir atmosfer yaşanıyorken şu son iki haftada yaşanan gelişmelerden hem dışarıda hem hapishanelerde başarısız olmuş bir darbeden söz edilemeyeceği ortadadır. Değişik hapishanelerden mahkumlara saldırı haberleri geliyor. Başbakan ‘’Terörün her türlüsünü jiletle kazıyacağız’’ açıklamaları yapıyor. Bir koridor ilerimizde kalan DHKP-C’li tutsaklar 30 Temmuz sabah sayımında karga tulumba her biri dört gardiyan tarafından taşınarak başka bir hapishaneye sürgün edildi.

Kişisel olarak da, eğer askeri darbe gerçekleşmiş olsaydı, yeni duruma göre pozisyon almak, muhtemelen siyasi kimliğime ve fiziki varlığıma dönük saldırılara karşı eylemimi büyütmek için açlık grevine ara verecektim ama sivil darbeciler iktidarını korumaya devam edip, yönelimlerine devam edince, açlık grevi gerekçelerimin halen geçerli olmasından, hatta daha fazla ağırlık kazanmasından dolayı süresiz dönüşümlü açlık grevime devam etmeye karar verdim.

F Tipi hapishanelerde darbecilerin darbecilere karşı ‘’başarısız’’ darbe girişimini ve mevcut darbe halini böyle yaşadık ve yaşıyoruz.

Dayanışmayı her alanda örgütlemeye, direnişi büyütmeye ihtiyacımız var.

Devlet ve hapishaneler yıkılana dek!

Devrimci Anarşist Tutsak

Umut Fırat SÜVARİOĞULLARI

1 Nolu F Tipi Hapishane
A Tek – 2. Hücre
Buca, Kırıklar / İZMİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder