16 Nisan 2016 tarihinden itibaren İzmir Kırıklar 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'nde açlık grevi direnişinde olan tutsak yoldaşımız Umut F. Süvarioğulları'ndan, yaşanan iktidar savaşları, olağanüstü hal ve hapishanelere yansıması üzerine bir mektup aldık. Yoldaşımızın bulunduğu hapishanede uygulamaya sokulan faşist OHAL uygulamalarına dair mektubunu paylaşıyoruz. Umut'un Açlık grevi direnişi, gerekçeleri ve talepleri için şuraya bakabilirsiniz.
Devletlerin,
iktidar mücadelelerinin, hiyerarşilerin, çıkar çatışmalarının
olduğu her yerde ‘’darbeler’’ sıradan olağan süreçlerdir.
Bu anlamda tek başına darbelere karşı olmak çok da fazla bir
anlam ifade etmez. Her darbe temsil ettiği bu iktidar mücadelesinin,
çıkar çatışmasının bir sonucudur. Darbelerin olmasını
istemiyorsak, iktidar mücadelesine, çıkar çatışmasına yataklık
yapan hiyerarşik, tahakkümcü, otoriter devlet yapılarını
ortadan kaldırmak zorundayız.
Darbeler
çoğunlukla milliyetçi, devletçi söylemlerle kapitalist
sermayenin payandalığını yapan militarist bir görünümde
gerçekleşse de, yaşadığım ülkede olduğu gibi yine milliyetçi,
devletçi ama aynı zamanda ırkçı, dinci ve mezhepçi söylemlerle
burjuva çoğunlukçu parlamenter sistemle iktidara gelip toplumu tek
millet tek devlet, tek vatan tek tek bayrak, tek dil, tek din, tek
mezhep tek cinsiyet (erkek) vb. politikalarla tepeden kurgulayan,
kendi çıkar çevrelerini oluşturarak toplumsal sermayeyi dağıtan
sivil görünümlü faşist darbecileri gözardı etmemek gerekiyor.
Aynı zamanda her iki darbeci geleneğin içiçe geçtiği
deneyimlerde sıklıkla görülür. Darbeler gerçekleştikleri
tarihlerden ibaret değil aynı zamanda birer süreçtir.
Bu
nedenle 15 Temmuz’da Türkiye’de ‘’başarısız’’ da olsa
darbe oldu demek, çok da doğru olmasa gerek. Aynı şey OHAL ilanı
için de geçerlidir. Öncelikle 1980 Askeri Darbesiyle Fırat
Nehri’nin doğusunda, Kürt kentlerinde kesintisiz bir darbe ve
OHAL süreci halen devam etmektedir. Yakın dönemdeyse son bir yılda
yaşanan çatışmalı süreçten yansıyan; şehirlerin sokaklarında
tanklar geziyorken, ‘’Kurdun dişine kan değdi’’, ‘’kızlar
geldik yoktunuz’’, ‘’En iyi Kürt ölü Kürttür’’,
‘’Eğitim sırası bizde’’ duvar yazıları daha
silinmemişken, yıkılan kentlerin enkazı kaldırılmadan, evlerin
bodrumlarında yakılmış [insanların] et kokusu tütmeye devam
ediyorken, ‘’kimliği belirsizleştiren’’ cenazeler
‘’kimsesizler’’ mezarlığına korsan vari gömülüyorken
bir bakmışsınız burada antreman yapan ‘’kahraman’’
paşalar, ellerinin kiriyle, terlerini soğutmadan Fırat’ın
batısına da el atalım deyiverdiler. Sonuçta ‘’kurdun dişine
kan değmişti’’. Diyarbakır’dan havalanan F-16’lar meclisi, saray bombalamayı bombalamaya başladılar.
Fırat’ın
doğusu böyleyken, batısında sivil faşist darbe ve OHAL süreci
uzun zamandır işçilerin, emekçilerin her türlü hak talebi,
aydınların ve bir bütün toplumsal muhalefetin itirazı ve
direnişi faşist besleme çeteler ve polis marifetiyle baskı, sokak
ortasında işkence ve infazlarla sürekli şiddetli bir saldırı
altındaydı. En ufak bir basın açıklaması, toplu gösteri ve
yürüyüş kendi patri ve kitleleri dışında herkese
yasaklanmıştı. En son LGBTİ Onur Yürüyüşü yasaklanmış
direnenler saldırıya maruz bırakılmış, Ramazan Aynında sigara
içen, yemek yiyenler, giysilerinden dolayı kadınlar sivil faşistler
tarafından dövülmüş, tacize uğramıştı.
‘’Dışarı’’da
ne yaşanıyorsa, hapishanelerde de o yaşanır. ‘’Kesintisiz
darbe ve OHAL’’ tasvirinin bir diğer mekanı da hapishanelerdir.
Günce’ye düşen notlarla bunu anlatmak mümkün:
15
Temmuz Öncesi: Özellikle Amed Hapishanesindeki başarılı
özgürlük eyleminden sonra Adalet Bakanlığının yayınladığı
‘’gizli genelge’’ ile zaten var olan baskı ortamı iyice
derinleştirildi ve her türlü provokasyona açık hale geldi
hapishaneler. Zaten çatışma süreci bahanesiyle tutuklanan
binlerce insan gerekçe gösterilerek yüzlerce tutuklu ve hükümlü
yargılandıkları mahkemelerden, ailelerinden yüzlerce kilometre
uzaklıktaki hapishanelere sürgün ediliyor, kabul işlemleri
sırasında elbiseleri zorla çıkartılarak işkence yapılıyordu.
Genelgeyle birlikte ‘’güvenlik’’ bahanesiyle ayda üç
kereye çıkartılan günün her saati olabilen baskın [ve]
aramalarla odalardaki çarşaf, battaniye, temizlik ve günlük yaşam
malzemelerine keyfi ve provakatif bir şekilde el konulmaya
başlanmış, tek bir dal çiçeğin ya da otun yetiştirilmesi saldırı gerekçesi yapılmış, keyfi disiplin cezalarıyla
mahkumların cezalarındaki iyi hal indirimleri yakılarak mahkumlar
sindirilmeye çalışılmış, son derece gergin bir ortam
oluşturulmuştu.
Hapishanenin
içinde ve dışında oluşturulan bu baskı ortamını protesto
etmek, tavır koymak ve kabul etmediğimi göstermek için süresiz
dönüşümlü ikişer günlük açlık grevine başlamıştım. Daha
sonra:
15
Temmuz Günü: En son sayısı gelen Anarşist Meydan
Gazetesi’nden vicdani ret haberlerini okurken, sesini kısıp göz
ucuyla takip ettiğim CNN Türk kanalında Boğaziçi Köprüsü’nü
kapatan tank görüntüsü dikkatimi çekti. TV'nin sesini
açtığımda spiker ‘’bazı haberler geliyor ama teyit etmeye çalışıyoruz’’ diyordu. Köprünün üstündeki tank
görüntüsüyle gayrı ihtiyari ‘’ne oluyor, darbe mi oluyor?’’
deyiverdim. Cümlenin ağırlığıyla yan hücredeki arkadaşlara
söylemekte tereddüt yaşadım. Kısık sesle söyledim, kimse
duymadı. Spiker bir ara ‘’güzel ülkemize yazık etmeyin’’
dediğinde durum netleşti. Ve az sonra TV'lerden yan tarafta
hücrelerden daha uzaktaki adli hücrelerden ve maltadan gümbürtü
koptu. Duygu ve düşünceler hepsi birbirinden farklı ritm, içerik
ve hissiyatla dışa vuruluyordu.
Yan
hücredeki arkadaşlar ‘’arkadaşlar duydunuz mu darbe oluyor?’’
derken hem merak[lı] hem kaygılıydı sesleri, ötedeki adliler
‘’oley Tayip gidici’’ alkış seslerine maltadan benzer
sesler eşlik ediyordu. TV’de alt yazıda Emniyet Müdürlüğü’nün
bütün polisleri göreve çağırdığı yazıyordu. Bunu görünce, arkadaşlara ‘’halka çağrı yapacaklarına polislere çağrı
yapıyor enayiler’’ yorumu yaparken az sonra başbakandan ve
saraylı zorbadan halka dönük çağrılar gelince bir süre sonra
işin renginin değişmesi yerinde oldu.
15
Şubattan Sonra: Sabaha karşı 04.30’da yatmıştım.
08.00’daki sayım, 09.00’a sarktı. Gardiyanlar içeri girdiğinde
‘’siz mi geldiniz?’’ imalı soruma, ‘’başkasını mı
bekliyordun, daha iyi olmadı mı?’’ sorusuyla cevap verdi.
‘’Bütün darbelere karşıyız, iyi oldu olmasına da zindanda
olan bizler için hergün darbe zaten, mevcut iktidar çok da farklı
değil’’ yanıtıma, kafasını sallayarak, cevap vermeden
kapısını kapatıp gitti, sözde darbe ekarte edilmiştiya; az
sonra merkezi çağrı sisteminden ‘’ telefonlardaki arızadan
dolayı görüşme yapılmayacak’’ anonsu yapıldı. Ardından TV
uydu sistemi kapatıldı, yayınlar kesildi. Çağırıp sorduğumuzda
‘’telefon ve TV yayını vb iletişim kanallarının kesilmesinin
Bakanlık talimatı’’ olduğu söylendi. Devlet mesaiye baya
erken başlamış. Cumartesi günü TV izleyemedik. Haberleri Fm
radyodan takip etmeye çalıştık. Telefon açmamıza bir hafta izin
verilmedi. Cumartesinin ilk saatlerinde bir grup mahkum Şakran T
Tipine ve başka hapishanelere sürgün edildi. En azından daha
İzmir’de kimse gözaltına alınıp tutuklanmamışken öğle
olmadan F Tipinin üç kişilik tecrit hücreleri 5-6 kişi olarak
düzenlenip siyasi mahkumlar bir blokta toplandı. İlk zamanlar
ranza olmadığı için yerde yatılsa da peyderpey ranza yapımına
başlandı. Bu da darbenin ironisi oldu; uğruna binlerce mahkumun
yaşamını yitirip sakat kaldığı F Tipi tecrit hücreleri
darbeyle ‘’ortadan kalkmış’’ oldu. Altyapı aynı olsa da
ve bu birçok kısıtlılık ve ‘’hak’’ gasbına yol açacak
olsa da kapasite iki katına çıkartılmış oldu. Diğer F
Tiplerinden de aynı haberler geliyor, bazılarında ziyaret
saatlerinin sınırlandığı, aradan 15 gün geçmesine rağmen
burada olduğu gibi spor, sohbet, kütüphane etkinliklerinin iptal
edildiği şeklinde. Bana zaten açlık greviden dolayı etkinlik
cezası verildiği için bu durum beni etkilemedi. Bu noktada dikkat
çekici olan devletin birkaç saat içinde darbenin akıbetinin ne
olacağı belli değilken böylesi F Tipi zindanlar için stratejik
bir kararı nasıl verebildiği son derece şaibelidir. F Tipi
hapishaneler zamanında MGK’da [Milli Güvenlik Kurulu] karar
altına alınarak siyasi tutsaklara karşı inşa edilmiş
hapishanelerdi. Adalet Bakanı’nın Cumartesi günü nerede olduğu
bilinmiyorken, hafta sonu bakanlık kapalı, hükumet yetkilileri ve
saraydaki zorbanın her birisi bir yerde iletişim kurmakta bile
zorlandıklarının söylendiği bir zamanda F Tipi hapishaneler hakkında böyle bir karar alınıyor. Öyle ki eğer darbe başarılı
olsa boşaltılan bölümlere muhtemelen saraydaki zorbanın ailesi
doldurulmuş olacaktı. Askeriye ve kamudaki binlerce kişinin birkaç
gün içinde tasfiye listesinin hazırlanıp görevden el
çektirilmeleri de bu karar gibi uzun süre merak konusu olacaktır.
Bugün tanıdığımız TC Devleti böyle hızlı karar alamazdı.
İşte karşılıklı ve sürekli darbe halini en iyi yansıtan
dışavurumlardan birkaçı bunlardır.
Hapishanelerde
15 Temmuz öncesi ‘’gizli genelge’’yle yaşam çekilmez hale
gelmiş ve gergin bir atmosfer yaşanıyorken şu son iki haftada
yaşanan gelişmelerden hem dışarıda hem hapishanelerde başarısız
olmuş bir darbeden söz edilemeyeceği ortadadır. Değişik
hapishanelerden mahkumlara saldırı haberleri geliyor. Başbakan
‘’Terörün her türlüsünü jiletle kazıyacağız’’
açıklamaları yapıyor. Bir koridor ilerimizde kalan DHKP-C’li
tutsaklar 30 Temmuz sabah sayımında karga tulumba her biri dört
gardiyan tarafından taşınarak başka bir hapishaneye sürgün
edildi.
Kişisel
olarak da, eğer askeri darbe gerçekleşmiş olsaydı, yeni duruma
göre pozisyon almak, muhtemelen siyasi kimliğime ve fiziki
varlığıma dönük saldırılara karşı eylemimi büyütmek için
açlık grevine ara verecektim ama sivil darbeciler iktidarını
korumaya devam edip, yönelimlerine devam edince, açlık grevi
gerekçelerimin halen geçerli olmasından, hatta daha fazla ağırlık
kazanmasından dolayı süresiz dönüşümlü açlık grevime devam
etmeye karar verdim.
F
Tipi hapishanelerde darbecilerin darbecilere karşı ‘’başarısız’’
darbe girişimini ve mevcut darbe halini böyle yaşadık ve
yaşıyoruz.
Dayanışmayı
her alanda örgütlemeye, direnişi büyütmeye ihtiyacımız var.
Devlet
ve hapishaneler yıkılana dek!
Devrimci
Anarşist Tutsak
Umut
Fırat SÜVARİOĞULLARI
1 Nolu F Tipi Hapishane
A Tek – 2. Hücre
Buca, Kırıklar / İZMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder